Erdoğan: Faizi düşürmeye devam edeceğiz
Erdoğan: Faizi düşürmeye devam edeceğiz
Kabine toplantısının ardından açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu iktidar faizi artırmayacaktır. Biz faizi düşürmeye devam edeceğiz" dedi. Erdoğan, "Temmuz ayındaki enflasyon farkı artışlarıyla ücretlileri biraz daha rahatlatacağız. Yılbaşında ise tüm çalışanların durumlarını ekonomide gelinen noktaya uygun şekilde gözden geçirerek, herkesin hakkını almasını temin edeceğiz" şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında gerçekleştirilen kabine toplantısı sona erdi.
3600 ek gösterge ile ev kiralarındaki artışların ön planda olduğu toplantıda yurt içindeki ekonomik ve diğer konular ile yurt dışındaki gelişmeler ele alındı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2.5 saat süren toplantı sonrası yaptığı açıklamada şunları söyledi:
* “Dünya, 1. ve 2. Dünya Savaşlarının ardından yaşadığı en büyük siyasi, ekonomik, askeri ve sosyal kırılmaların, sancıların içindedir. Türkiye, 1. Dünya Savaşı sonrası 6 asırlık devletinin yıkılışına şahitlik etmiş bir ülkedir. Sevr ile bize Anadolu’yu bile çok görenlerin elinden vatan topraklarının kalanını milli mücadele ile ancak kurtarabildik.
* 2. Dünya Savaşı sonrasında ise hiçbir zaman içine tam olarak alınmadığımız, hep kenarında tutulduğumuz paktların riyakarlıkları çevresinde dönüp durduk. Bu süreçte siyasi ve ekonomik olarak kendi yolumuzu çizmeye her teşebbüs edişimizde kendimizi darbelerin, istikrarsızlıkların, krizlerin içinde bulduk.
* Türkiye, ‘Asırlık yolu 20 yılda katettik’ diyerek ifade ettiğimiz büyük demokrasi ve kalkınma hamlesi sayesinde, nihayet kendi hedeflerini, kendi vizyonunu belirleyip uygulayabileceği bir iklime kavuştu. Altını bir kez daha çizerek belirtmek istiyorum ki Türkiye artık siyasi ve güvenlik önceliklerini bizzat kendisi tayin eden ve uygulayabilen bağımsız bir ülkedir. Türkiye artık kendi ekonomik ve sosyal programlarını geliştirebilen ve hayata geçirebilen güçlü bir ülkedir. Türkiye artık medeniyet ve tarih birikiminin farkına varmış bunun gerektirdiği insani duruşu da her alanda ortaya koyabilen bir ülkedir.
“ARTIK YAZIŞMALARDA TÜRKİYE ADI KULLANILACAK”
* Geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler’de ülkemizin uluslararası alandaki resmi adını ‘Turkey’den ‘Türkiye’ye çevirmiş olmamız da işte bu yeni dönemin sembollerinden biridir. Bundan sonra ülkemizin tüm uluslararası muhatapları, kendi kurum ve kuruluşlarımız, vatandaşlarımız göğüslerini gererek devletlerinin adını Türkiye olarak ifade edebilecektir.
* Artık bütün yazışmalarımızda devletin bütün kurumları hep birlikte ‘Turkey’ diye bir ifade kullanmayacaklar tamamıyla Türkiye adını kullanacaklardır. Bugün Kabine Toplantımızda bu kararı da aldık, nitekim Birleşmiş Milletler’de de artık bu yazışma gündeme tamamıyla girmiş durumdadır.
“NEREDEN GELDİĞİMİZİ VE NEREYE GİTTİĞİMİZİ BİLİYORUZ”
* Daha düne kadar bize ‘Yapamazsınız’ dedikleri ne varsa hepsini de yaptık fazlasıyla yapmayı sürdürüyoruz. Daha düne kadar bize ‘Beceremezsiniz’ dedikleri ne varsa hepsini de başardık, fazlasıyla başarmayı sürdürüyoruz. Daha düne kadar bize ‘Altından kalkamazsınız’ dedikleri ne varsa hepsinin de altından kalktık, daha fazlasını yapmayı sürdürüyoruz. Çünkü Türkiye, kendisine biçilen gömlekleri yırtmış, ayağına vurulan prangaları çözmüş, mazisiyle arasına çekilen duvarları yıkmış, üzerine konan ipotekleri kaldırmış bir ülkedir.
* Bu sayede geçen 20 yılda ürettiğimiz milli gelirin dörtte birini yatırımlar için kullanarak, nüfus yüzde 30 artarken istihdamı yüzde 42 yükseltmeyi başardık. Yine bu sayede bütün dünya sahte refah düzeninin keyfini sürerken biz altyapımızı yeni baştan inşa ederek, etki alanımızı genişleterek ülkemizi geleceğe hazırladık. Ülkemizdeki mandacı zihniyetlerin, müstemleke heveslilerinin, zihni ve kalbi emperyalistlerin virüsleriyle formatlanmış olanların anlayamadıkları hakikat işte budur.
* Sınır ötesi harekatlarımızdan NATO içindeki tartışmalara, küresel krizler karşısındaki tutumlarımızdan ekonomi programımıza kadar her alanda bu idrak noksanlığının emarelerini görmek mümkündür. Ama biz ne yaptığımızı biliyoruz, niçin yaptığımızı biliyoruz, nasıl yaptığımızı biliyoruz, nereden geldiğimizi ve nereye gittiğimizi biliyoruz. Milletim müsterih olsun, milletim gönlünü ferah tutsun. Ödediğimiz her bedele, çektiğimiz her sıkıntıya, sırtlandığımız her yüke değecek parlak bir gelecek bizi bekliyor.
* Büyük ve güçlü Türkiye’nin inşasında katettiğimiz her mesafe bizim ve evlatlarımızın müreffeh yarınlarına doğru atılmış bir adımdır. Yeter ki bu süreçte birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize halel getirmeyelim, bozgunculara, muhterislere beşinci kol elemanlarına fırsat vermeyelim. Bunu başardığımızda 2053 vizyonunun bir afaki söylem değil hızla yaklaştığımız bir hakikat olduğunu hep birlikte göreceğiz.
“DÜNYADA ORMAN VARLIĞINI YÜKSELTEN NADİR ÜLKELERDEN BİRİYİZ”
* Ülkesinin ve milletinin geleceği için hayali olmayanların vizyon peşinde koşması ve hedefler belirlemesi de mümkün değildir. Hayallerimiz de vizyonlarımız da hedeflerimiz de milletin güvenli, huzurlu ve müreffeh geleceği içindir.
* 11 yıl önce 2023 hedeflerini ilk ilan ettiğimizde birileri dudak bükerek, istihza ile bizi eleştirdi. Bugün de 2053 vizyonlarımızla ilgili benzer tavırları görüyoruz. Bu rakamları rastgele seçmediğimiz gibi lafta da bırakmadık. Bir süredir bizden sonraki nesillere bırakacağımız en büyük mirasımız diye tarif ettiğimiz 2053 vizyonumuzu somut hedeflere dönüştürecek hazırlıkları titizlikle yürütüyoruz.
* Dün 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla havasıyla, suyuyla, toprağıyla ve ağacıyla yaşadığımız evrenin Allah’ın bir emaneti olduğunu tekrar hatırladık.Bunun içinde çevreden başlayarak tüm hizmet alanlarına kadar genişleyen hazırlıklarımızı sürekli geliştirerek projelere, planlara ve uygulamalara dönüştürüyoruz. Birileri çevre adına sadece salon toplantıları yapar veya sokakları yakıp yıkarken biz 20 yıldır evlatlarımıza daha temiz, daha huzurlu, daha yeşil şehirler bırakacak hizmetlere imza attık.
* İklim değişikliğiyle yangınlar, seller, hortumlar artarken biz de bugünden geleceği kuşatacak bir vizyona yöneldik. Dünyada orman varlığını yükselten nadir ülkelerden biriyiz. Ülke genelinde korunan alan miktarını yüzde 12’ye varan oranda artırarak tabiat güzelliklerimizin üzerine adeta şemsiye olduk. Kamuoyuna açıkladığımız 81 ile 81 milyon metrekare millet bahçesi hedefimiz doğrultusunda 450 projenin yapımına başladık. Atatürk Havalimanı Millet Bahçesi de bunlardan biridir.
* Karadeniz’de Kızılırmak Deltası’na, Ege’de Foça’ya, Akdeniz’de Patara’ya, Doğu Anadolu’da Van Gölü’ne kadar uzanan ekolojik koridorlar belirledik, Salda’yı belirledik ve bunlar üzerinde çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Hedefimiz, Evliya Çelebi’nin bir sincabın Edirne’den Kars’a toprağa basmadan, ağaçtan ağaca zıplayarak gidebildiği Anadolu tasvirini hayata geçirmektir. Bisiklet yollarıyla yürüyüş yollarıyla çevre dostu sokaklarıyla gürültü bariyerleriyle ve daha pek çok projeyle şehirlerimizin hayat kalitesini yükselttik.
“İKLİM KANUNU HAZIRLIKLARINA BAŞLADIK”
* Paris İklim Anlaşması’na taraf olurken daha adil bir dünya için mazlumların ve mağdurların haklarını koruyacak bir perspektifle hareket ettik. Dünyanın geleceğinde taşıdığı önem sebebiyle 2053 vizyonlarımızın merkezine iklim değişikliği ile mücadele projelerini yerleştirdik. İklim Şurası’nı topladık, tüm sektörlerin yapacağı çalışmaları belirledik, ‘İklim Kanunu’ hazırlıklarına başladık.
* Bu çerçevede enerjide, güneşten rüzgara yenilenebilir kaynaklara yaptığımız yatırımları daha da artırdık. Sanayide, üretimde emisyon miktarını azaltacak temiz teknolojileri destekliyor, ulaştırmada temiz ulaşım ağını genişletiyor, demir yolu ve deniz yolu taşımacılığını teşvik ediyor, tarımda iklim dostu tarımsal destekleme modeli ile tarladan sofraya uzanan sürdürülebilir bir sistem kuruyoruz. Atık yönetiminde sıfır atık seferberliği ile geri kazanım oranını yüzde 60’lara çıkarmayı planlıyoruz.
* Konutta deprem hazırlıklarıyla iklim dostu dönüşümü birleştiriyoruz, insanlara daha sağlıklı ve güvenli yerleşim yerleri sunuyor, yutak alanlarda ormanları genişleterek, yeşil koridorları artırarak tabiat temelli çözümlerle karbon dengesini sağlıyoruz.
* Bilim ve teknolojide üniversitelerden araştırma merkezlerine kadar tüm imkanları yeşil kalkınma seferberliğine dahil ediyoruz. Ticarette, sera gazı emisyonlarının ticareti sistemini kurduk, kuruyoruz. Özel sektörümüzün önüne yeni fırsatlar açıyoruz. Finansmanda, temiz üretim modellerine yönelik yatırımları destekleyerek ülkemizin cazibe merkezi haline gelmesine katkı veriyoruz.
* Afetlerde, vatandaşlarımızın iklim krizinin yol açtığı yıkımlardan gördükleri zararları hızla telafi ederek mağduriyetlerin önüne geçiyoruz. Eğitimde önümüzdeki dönemden itibaren yeşil dönüşüm hamlesinin tüm eğitim öğretim kademelerinde müfredata girmesini sağlıyoruz. Yerel yönetimlerde, belediyelerimizin sorumluluklarını etkin şekilde yerine getirebilmelerini temin için kolaylaştırıcı adımlar atıyoruz.
* İklim elçileriyle, gençlerimizi uzman düzeyinde yetiştirip iklim dostu yeşil dönüşüm süreçlerine dahil ederek yeni sektörler, istihdam alanları oluşturuyoruz. Genel merkezimiz bünyesinde hazırlıklarını tamamladığımız İklim Değişikliğiyle Mücadele Türkiye Modeli Vizyon Belgesi ile tüm bu çalışmaların siyasi perspektifini de ihmal etmiyoruz. Bu başlıkları ve daha fazlasının her birini tüm detaylarıyla yeri ve vakti geldiğinde milletimizle paylaşacağız.
“BURADA KAZANAN KİM? TUZU KURU BİR KESİM”
* Varsın birileri yalanla iftirayla çarpıtmayla kendi ülkesinin çıkarlarına ihanetle, kendi milletinin hayallerini baltalamakla uğraşsın. Biz gençlerimizle 2053 vizyonumuzu şekillendirmek için çalışmaya devam ediyoruz. Türkiye, 2053 hedeflerine ulaşacaktır. Türkiye, 2053 vizyonunu hayata geçireceği inancı ve kararlılığıyla gerisini takdiriilahiye ve milletin irfanına bırakıyoruz.
* Büyük ve güçlü Türkiye’nin inşasında bizimle olan her bir vatandaşıma şükranlarımı sunuyorum. Geleceği, başkalarının yaptıklarını izleyerek değil, kendisi bizzat inşa ederek şekillendirmeye talip her bir evladımıza şükranlarımı sunuyorum. İstiklalimiz ve istikbalimiz yolunda zerre miskal katkısı olan her bir kardeşimize şükranlarımı sunuyorum. Tüm bu projelerin hayata geçmesinde emeği, katkısı olan bakanlıklarımızı, kurumlarımızı, belediyelerimi, sivil toplum kuruluşlarımızı, özel sektörümüzü tebrik ediyorum.
* Türkiye’nin geldiği yolda özellikle yol ayrımı olarak kabul edilecekse, en çok tartışmaya sebep olan tercihi hiç şüphesiz ekonomi programıdır. Bütün dünyaları faiz, enflasyon, kur ilişkisi üzerine kurulu kabullerden ibaret olan kesin inançlılar ülkenin yatırım, istihdam, üretim, ihracat, cari fazla yoluyla büyüme stratejisini anlamaya bile çalışmadı.
* Halbuki bizim ekonomideki programınızın esasını, Milli Mücadelemizi de zafere ulaştıran ‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır’ stratejisi oluşturmaktadır. Enflasyon bir sorun mudur? Evet bir sorundur ama Türkiye’nin sorunlarının asıl sebebi ve çözüm yolu tek başına bu başlık mıdır? Kesinlikle değildir. Eğer öyle olsaydı geçmişte sayısız defa uygulanan, bir kısmı da başarıya ulaşan enflasyonla mücadele merkezli ekonomi programları sayesinde ülkemiz tüm sorunlarını çözmüş olurdu. Teşhis yanlış olunca tedavi de istenilen neticeyi vermez.
* Gerçi ülkemizde bizim programımıza kadar bu teşhisin kasıtlı olarak yanlış konduğu ve yine kasıtlı olarak yanlış tedavilerin uygulandığı da bir gerçektir. Türkiye ekonomisini belli bir çizginin üzerine çıkartmayarak yüksek faizle soyulacak kadar diri, üretimle ayağa kalkamayacak kadar halsiz bırakacak programlarla yıllarımız heba edilmiştir. Aslında bu kısır döngünün ilk adımı enflasyonun tanımıyla başlıyor.
* Batı’nın ekonomi mecralarına göbek bağı ile tabi olanlara göre enflasyon insanların ve kamunun aşırı tüketiminden kaynaklanıyor. Bu sorunun çözümü de faizleri artırarak parayı tasarruf araçlarına yönlendirmek suretiyle tüketimi azaltmak ve böylece fiyatları düşürmek olarak sunuluyor.
* Peki burada kazanan kim? Yüksek faizle cebi dolan içerideki bir avuç tuzu kuru kesim. Onlarla birlikte yükselen faizlere ve değerlenen liraya heveslenerek dışarıdan gelen sıcak para sahibi fonlar. Elbette ucuzlayan döviz sebebiyle, ülkeyi yabancı tüketim ürünlerinin pazarı haline getiren ithalatçıları da bu arada unutmamak lazım.
* Peki kaybeden kim? Üretimin düşmesi sebebiyle işsiz ve aşsız kalan, umutları törpülenen, gelecekleri kararan milyonlar. Biz tercihimizi faizleri yükselt baskısıyla bir kez daha ülkeyi soymak için ellerini ovuşturanlardan değil, istihdamı koruyarak işini, aşını, geçimini sürdürmesini sağladığımız milyonlardan yana kullandık.
* Hele ki dünyanın içinden geçtiği şu ekonomik buhranda tercihi üretimden ve istihdamdan değil de finansal illüzyonlardan yana kullanmak, kesinlikle ülkeyi emperyalist mandacılara peşkeş çekmek demektir. Bunu da yutmayacağız. Bunlar hadi bizi dinlemiyorlar, hadi bize inanmıyorlar, hiç değilse kendi putlarına, kendi ideolojik efendilerine kulak versinler.
* Dünya genelinde halihazırda 136 ülkenin merkez bankası, enflasyon oranlarının altında faiz politikası uyguluyor. Buna rağmen Türkiye için eskinin köhne enflasyon-faiz denkleminde ısrar etmek gafletten kaynaklanmıyorsa alenen ihanet teşebbüsü demektir.
“TALEP KAYNAKLI BİR FİYAT ARTIŞI YOK”
* Aslında bugün bizim ülkemizde teknik anlamda enflasyon değil, fiili bir hayat pahalılığı sorunu vardır. Şöyle ki yaşananlara enflasyon diyebilmemiz için kamunun harcama disiplininin kaybolması, bütçenin çok yüksek açıklarla yönetilebilir olmaktan çıkması gerekir.
* 19 yıldır üzerinde en çok hassasiyet gösterdiğimiz konu bütçe disiplinidir. Vatandaşlarımız da kendi bütçelerini çok iyi yönettiler. Bireysel emeklilik sistemimizde 300 milyar liralık birikim oluştu. Bireysel döviz hesaplarının tutarı 110 milyar dolara çıktı. Değeri 650 milyar doları bulan konut yatırımlarıyla 170 milyar doları bulan ithal araba filosuyla insanlarımız refah seviyelerini yükseltti. Bizim dönemimizde hem evi hem arabası olan kişi sayısı yaklaşık 3 kat arttı.
* Merkez Bankası’nın kasasındaki ve vatandaşların yastık altındaki altın varlığı 150 milyar doları buldu. Yani vatandaşlarımızın tasarruf tarafında da sorun yok. Tasarruflar böyle de borç tarafında bir felaketle mi karşı karşıyayız? Hayır, hamdolsun orada da gayet iyi durumdayız. Tıpkı kamu borçları gibi vatandaşlarımızın borçları da özel sektörümüzün borçları da milli gelirle oranlanarak diğer ülkelerle karşılaştırıldığında çok düşük seviyelerde. Bizdeki konut, araç ve altın gibi gerçek varlıklara dayalı borçlanmalar gelişmiş ülkelerdeki türev piyasa şişkinliği içermediği için hiçbir zaman kriz sebebi olmaz. Biz işte bu tabloyu yaşayarak gördüğümüz için teşhisi ve ona dayalı tedaviyi, yani ekonomi programı stratejimizi kökten değiştirdik.
* Faizi artırarak zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapacak emperyalist finans kurumlarının dayatması ekonomi reçeteleri bir kenara bıraktık. Bunun yerine ülkemizin asıl ihtiyacı olan yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla büyüme esaslı kendi Türkiye Ekonomi Programımızı uygulamaya başladık.
* Şimdi gelelim en kritik soruya. Bu programla insanlarımızın canını yakan, hayatını zorlaştıran, refah seviyesini düşüren fiyat artışlarını nasıl engelleyeceğiz? Fiyat artışları normal şartlarda ya üretim azlığı ya da talep fazlalığı sebebiyle ortaya çıkar.
* Bizde enflasyonun sebebi olarak gösterilen bütçe açığı da tasarruf eksiği de borçlanma seviyesi de olmadığına göre talep kaynaklı bir fiyat artışından söz edilemez. Üretim tarafında da hamdolsun üstesinden gelinemeyecek herhangi bir sıkıntı ile karşı karşıya değiliz.
* Öyleyse sorun nereden kaynaklanıyor? Sorunun bir tarafında vatandaşlarımızın bir kısmının tasarruflarını hala döviz cinsinden yapmaktaki ısrarı vardır. Sorunun diğer tarafında ise büyüyen üretimimizin gerektirdiği ithal girdilere ve şirketlerimizin genişleyen küresel ağlarının ortaya çıkardığı ihtiyaca bağlı döviz talebi vardır.
* İşte bunun için vatandaşlarımıza kur korumalı mevduat gibi kur ve altın hesabına dayalı konut kredisi gibi tasarruflarını kendi paramıza dayalı enstrümanlara kaydırmalarını sağlayacak alternatifler sunuyoruz.
“BU İKTİDAR FAİZİ ARTIRMAYACAKTIR”
* İhracatı teşvik ederek, turizmi destekleyerek uluslararası yatırımların gelişini kolaylaştıracak, Türkiye’ye döviz girişini hızlandıracak yeni yöntemler geliştirdik. İhracatçılarımız hemen her ay rekorlar kırarak yıllık 242,6 milyar dolarlık rakama ulaşarak sağ olsunlar kendilerine olan güvenimizi boşa çıkarmıyorlar. Enerji fiyatlarındaki fahiş artışların ithalatımızda yol açtığı bozulmayı bir kenara bıraktığımızda fiilen cari fazlaya geçtiğimizi söyleyebiliriz. Karadeniz’de keşfettiğimiz doğal gaz ile yerli ve yenilenebilir enerji yatırımlarımızın çıktıları sisteme eklendikçe, bu tablo lehimize düzelmeye başlayacaktır.
* Gelişmiş ülkelerin tamamında ödemeler dengesinde çok ağır sancılar yaşanırken, Türkiye hepsinden daha iyi durumdadır. Bu ülkelerin merkez bankası bilançoları neredeyse milli gelirlerinin yüzde 40’ına dayandı. Banka aktifleri milli gelirlerini katbekat aşan bu ülkelerin bize sürekli dayatılan faiz artışlarından köşe bucak kaçmalarının sebebi resesyona, yani durgunluğa girme korkularıdır.
* Kimse bizden şunu beklemesin, bu iktidar faizi artırmayacaktır, tam aksine biz faizi düşürmeye devam edeceğiz. Gelişmiş ülkelerin hiçbiri bu aşamada faizleri enflasyona göre olması gereken seviyelere yükselterek cari açık verme, dolayısıyla devasa işsizlik sorunlarıyla karşı karşıya gelme riskine girmez, giremez. ‘Sayın Başkan niçin faizi düşürmekten bahsediyorsun?’
* Benim derdim şu, bu ülkede yatırımcı birinci derecede kamu bankalarıyla, buna eğer özel sektör bankaları da dahil olursa özel sektör bankalarıyla da düşük faizle sağladığı kredi ile ne yapsın, yatırıma girsin. Mevcut yatırımlarını daha da geliştirsin ve genişletsin, bununla istihdam sağlayalım, bununla üretimi artıralım, bununla ihracatı daha da artıralım ve bununla büyümeyi sağlayalım. Bizim derdimiz bu. Bu oldukça işte işsizlik de ne yapacaktır, bugün olduğu gibi daha da azalacaktır.
* Dünya milli gelirinin yüzde 70’ini oluşturan ülkelerin yaşadığı sancılar tabii olarak herkesi etkiliyor. Çin ve Japonya’nın parasal genişlemeye ve faiz indirimine gitmelerinin, paralarına bilinçli olarak değer kaybettirmelerin sebebi bu fırtınadan kaçma çabasıdır. Gerisindeki 20 yıllık bir fiziki ve beşeri hazırlıkla bu sürece giren Türkiye ise fiyatlardaki fahiş artışların yol açtığı sıkıntılara rağmen kendi programı ile hedeflerine doğru ilerlemeyi sürdürüyor.
* Türkiye’nin bütçe gerçekleşmeleri pek çok alanda yaptığımız ciddi vergi indirimlerine ve enerji ödemelerinden kaynaklı kimi sapmalara rağmen gayet iyi seviyededir. Türkiye’nin zaten sınırlı olan kaynaklarını doğrudan ücretlilere, istihdamı artıran sanayicilere, ihracatçılara, turizmcilere, yatırımcılara, esnaf ve sanatkarlara aktararak çok yönlü faydalar sağladık.
* Aslında hemen yanı başımızda bir sıcak çatışma patlak vermeseydi salgın sonrası bu aylarda her kesimden insanımız programımızın somut faydalarını hayatında bizzat görmeye başlamış olacaktı. Biraz gecikmeyle de olsa inşallah önümüzdeki yılın ilk aylarından itibaren bu noktaya geleceğiz.
* En büyük hassasiyetimiz istihdamı koruyarak, ücretlilerin gelir kaybını telafi ederek, fırsatçıların önünü keserek insanlarımızın üzerlerine kalıcı yükler binmesine engel olmaktır. Fiyatları izahı mümkün olmayan bir şekilde artan ürünlerin üretimini teşvik ederek ve tedarikini kolaylaştırarak stokçuların oyunlarını bozacağız.
* Kriz tellallarının dört döndüğü bir yerde piyasanın bu kadar canlı işlemesi amacın panik çıkarmak olduğuna işaret ediyor. İstihdam odaklı ekonomik istikrar ile sermaye ve para piyasalarının büyümesini ifade eden finansal istikrar konusunda ciddi bir sıkıntımız bulunmuyor. Fiyat istikrarını ise aldığımız diğer tedbirlerin yanı sıra işimize gelen seviyedeki bir döviz kuruyla cari fazla artırarak sağlamayı planlıyoruz. Biz meseleye böyle bakıyor, buna göre çalışıyoruz.
* Son dönemde ülkeye ilave kaynaklı girişi sağlayacak pek çok girişimde bulunduk. Bunların bir kısmı fiilen şu anda işledi, bir kısmında prensipte anlaştık ve mekanizmalarını kurduk, bir kısmında ise görüşme safhasındayız. Bir yandan fiyat artışlarını durduracak, diğer yandan milletin her kesiminin gelir kaybını telafi edecek çalışmaları tüm bu makro adımlarla destekleyerek programı uygulamayı sürdürüyoruz.
“ÜCRETLİLERİ BİRAZ DAHA RAHATLATACAĞIZ”
* Dün açıkladığımız Toprak Mahsulleri Ofisinin buğday ve arpa alım fiyatlarının çiftçilere verdiğimiz desteğin bir işaretidir. Memurlarımızın tamamına teşmil ettiğimiz ek gösterge artışıyla çalışanı ve emeklisiyle tüm kamu görevlilerine verdiğimiz sözü tutuyoruz. Temmuz ayındaki enflasyon farkı artışlarıyla ücretlileri biraz daha rahatlatacağız.
* Yılbaşında ise tüm çalışanların durumlarını ekonomide gelinen noktaya uygun şekilde gözden geçirerek, herkesin hakkını almasını temin edeceğiz. Sosyal yardım şemsiyemizi genişleterek, destek miktarlarını güncelleyerek hiçbir vatandaşımızın mağduriyetine de izin vermeyeceğiz.
BİNA YALITIMI İÇİN KREDİ
* Türkiye’nin demokratik hukuk devleti niteliğini güçlendirmek için kesintisiz bir şekilde sürdürdüğümüz reformların yeni bir paketini daha Meclis’in takdirine sunduk. Yargı Reformu Strateji Belgesi ile millete taahhüt ettiğimiz 6. Yargı Paketi 24 maddeden oluşuyor ve toplam 10 kanunda değişiklik yapıldı.
* Teklifte hakim ve savcı yardımcılığı sistemi getirilerek, 3 yıllık bir temel eğitim, görev ve son eğitim sürecinin yani teori ile pratiğin meczinin ardından bu unvanların kazanılması öngörülüyor. Dünyada ve ülkemizde yaşanan gelişmeler, hukuki sorunlar ile uyuşmazlıkların niteliklerine önemli noktada ciddi değişimler getiriyor.
* Yeni düzenlemeyle hakim ve savcılarımızın hem en iyi eğitimleri alarak hem de adeta usta çırak ilişkisi yoluyla kıdemli meslektaşları tarafından yetiştirilerek göreve hazırlanmaları hedefleniyor. Hakim ve savcıların birinci sınıfa ayrılma şartları arasına en az 3 meslek içi eğitim programına katılma mecburiyeti getirilerek yargının insan kaynağı kalitesi güçlendiriliyor.
* Hakimler Savcılar Kurulu ve Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu programlarının en geç 2 yılda bir yerinde denetimi sağlayacak şekilde hazırlanması sağlanıyor.
* Noterlik Kanunu’nda yapılacak düzenlemede tıkanma yaşanan noter atamalarının hızlandırılmasının yanında bu meslek grubuna tapu siciline şerh koyma ve taşınmaz satış sözleşmesi yapma yetkilerinin verilmesi hususları yer alıyor.
* Türk Ceza Kanunu’nun fiyatları etkileme suçuna verilen hapis cezasının alt ve üst sınırı artırılarak stokçulukla mücadelenin daha etkin yürütülmesine katkıda bulunuluyor. Yargı paketi ülke, millet ve yargı camiasına hayırlı olmasını diliyorum.
* Enerjide dışa bağımlılığı azaltmaya yönelik çalışmalar kapsamında enerji verimliliğine büyük önem veriyoruz. Ülkedeki yapı stokunun önemli bir kısmının yalıtımsız olması, konutların ısıtılması ve soğutulmasında gereğinden fazla enerji kullanımına yol açıyor. Yalıtımlı konut sayısını artırmak için yeni bir çalışma başlatıyoruz. Vatandaşlarımıza binalarının yalıtım çalışmalarında kullanılmak üzere daire başına 50 bin liraya kadar 60 ay vadeli ve 0,99 faiz oranı ile kredi imkanı getiriyoruz.
* Bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na büyük bir yük düşüyor. Zira bunu başarmamız lazım. Hem aile bütçesine hem devlet bütçesine olumlu katkısı olacağına inandığım bu paketle ilgili detaylar ilgili bakanlıklarca kamuoyuna açıklanacak. Çalışmanın ülkeye ve millete hayırlı olmasını diliyorum.
* Geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiğimiz yaklaşık 98 milyar liralık sosyal yardımla ihtiyaç duyan her vatandaşımızın yanında olmuştuk. Bu yıl sosyal yardım bütçemizi ek programlarla daha da güçlendiriyoruz. Amacımız, gelişen ve büyüyen Türkiye’nin refahının tüm kesimlerle paylaşılmasını sağlamaktır.
* Bu kapsamda, Türkiye Aile Desteği Programı ile ekonomik olarak dezavantajlı ancak mevcut programlardan yararlanamayan kesimlere yönelik 15 milyar liralık yeni bir paketi daha devreye alıyoruz. Vatandaşlarımız bu yeni pakete, hem elektronik devlet hem de sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları üzerinden haziran ayının üçüncü haftasından itibaren başvurabilecek.
* Bu çerçevede bir yıl boyunca sürecek ödemelerin ilki Kurban Bayramı öncesi yapılacak. Türkiye Aile Desteği Programı’nın ülkeye ve vatandaşlara hayırlı olmasını diliyorum.
* Gelecek eğitim öğretim yılında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı anaokullarına veya ana sınıflarına çocuklarını kaydettiren aileler için de bir destek programı oluşturduk. Bu program çerçevesinde, son bir yılda sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının yardımlarından faydalanmış olan aileler, herhangi bir başvuruya gerek kalmaksızın çocuklarını okullara kaydettirebilecektir. Anaokulu, Ana Sınıfı Yardım Programı’nın da hayırlı olmasını diliyorum.”
--------------------------------------------------------------------
Haberin Merkezi
Sponsor: Ak Blog NET
Kaynak: SÖZCÜ